31 Ara 2008

Orta Çağ


Orta Çağ, Avrupa tarihinin geleneksel ve şematik olarak üç bölüme ayrılışında, ortada kalan çağa verilen isimdir.

Kavimler Göçü ile başlayıp İstanbul'un Fatih Sultan Mehmet tarafından fethine kadar geçen dönemdir. Bu üç çağ: Antikitenin klasik uygarlıkları (Antik Çağ), Orta Çağ ve Modern Zamanlar'dır.

Batı Avrupa'nın Orta Çağ'ı genellikle Batı Roma İmparatorluğu'nun çöküşü ile ulusal monarşilerin yükselişi, Avrupalılarca denizaşırı keşiflerin başlaması, hümanist canlanma ve 1517'de başlayan Protestan Reformasyon'u arasındaki zaman dilimi olarak tanımlanmıştır. Bu çeşitli değişiklikler Erken dönem Modern zamanın başlangıcını oluşturmaktadır ve Sanayi Devrimi'ne öncülük etmiştir. Ayrıca 1453'teki İstanbul'un Fethi de, özellikle Türkiye'de, Orta Çağ'ın bitişini işaretleyen olaydır.


Orta Çağ’ın Zirve Dönemi

Orta Çağ’ın Zirve Dönemi, tarihçiler tarafından 11. ve 13.yüzyıllar arasında Avrupa’nın şehirleşme süreci, askeri gelişme ve düşünsel etkinliklerin canlandığı dönem olarak tanımlanır. Bu canlanma yağmacı İskandinavya’nın ve Magyarlar’ın Hıristiyanlığı kabullenmesiyle ivme kazandı. Bu dönemde Avrupa’nın nüfusu büyük miktarda artış göstermiştir. Nüfus şehirlerde yoğunlaştı ve buradaki insanlar uzaklardaki tarım alanlarını işgal etmeye çalıştılar. Antik şehirler Akdeniz kıyısında toplandı.1200’de gelişmekte olan merkez şehirler yollar ve nehirlerle birbirlerine bağlı ve kıtanın ortasında bulunuyorlardı. Bu dönemin sonunda Paris’in nüfusu yaklaşık olarak 200.000’di.İtalya’nın merkezi, kuzeyi ve Flandra’da özerk yönetimli şehirlerin ortaya çıkması ekonomik hareketlenmeye, yeni dini ve ticari kurumların ortaya çıkmasına neden oldu. Baltık kıyısındaki ticaret şehirleri Hanseatic Ligi olarak bilinen anlaşmayı yaptılar ve bu antlaşmada Venedik, Ceneviz ve Piza gibi İtalyan şehir-devletleri yer aldı ve ticaret alanlarını Akdeniz boyunca genişlettiler. Bu dönem Fransa, İngiltere ve İspanya kralları için şekillenme dönemiydi; güçlerini pekiştirdiler ve yönetimi kolaylaştıracak yeni kurumlar kurdular. Laik krallardan bağımsızlık fikrini oluşturan Papazlık, Hıristiyan dünyasında laik bir hâkimiyet kurdu. Tarihçilerin Papazlık Monarşisi dedikleri düşünce 13.yüzyılda, III. Innocent’in papalığı döneminde en yüksek noktasına ulaştı.Kuzey Haçlı Seferleri, Baltık ve Finlerdeki pagan bölgelerdeki Hıristiyan krallıklardaki ve askeri düzedeki gelişmeler Avrupa’daki birçok yerli halkı asimile olmaya zorladı.Moğol istilaları dışında barbar saldırıları durdu.

Haçlı Seferleri

Haçlı Seferleri Kudüs’ü Müslüman kontrolünden kurtarmak için yapılan donanımlı seferlerdir. Kudüs 7.yüzyılda, Yakın Doğu, Kuzey Afrika ve Anadolu’yla birlikte Müslüman kontrolü altına girmişti. İlk Haçlı Seferi 1095 yılında, Papa III. Urban’ın Clermont Konseyi’nde verdiği vaazda Bizans imparatoru I.Alexios Komnenos’dan yardım etmesini istemesiyle başladı. Urban Haçlı seferlerine katılan Hıristiyanlara günahlarının bağışlanmasını ve Kudüs’e yerleşmeyi vaat etti. Bu arzuyla Avrupa toplumunun her sınıfından binlerce insan bu amaçla hareket etti ve 1099 da Kudüs’ün ve diğer bölgeler ele geçirildi. Hareket ilk desteğini Franklardan aldı; Arapların Haçlı Seferlerine ‘Franj’ demesi bu yüzdendir.Bu bölgede azınlık olmalarına rağmen, Haçlılar işgallerini pekiştirmek için Haçlı şehirleri kurdular, bunlar ; Kudüs Krallığı, Edesa Vilayeti (Urfa), Antakya Prensliği, Tripoli Vilayeti’dir (Trablusgarp).13.yüzyılda bu şehirler arasında ve etrafındaki Müslüman şehirleri arasında birçok anlaşmazlık çıktı.Haçlı Seferleri’nin teme amacı kurulan bu şehirlerle kaybedilen yerleri geri almaktı.Tapınak Savaşçıları bu amaçta destek sağlanması için oluşturulmuş birliklerdir. Orta Çağ’ın sonunda Hıristiyan Haçlı Seferleri, Müslümanların egemenliği altındaki İspanya, Portekiz ve Güney İtalya’daki tüm toprakları fethetmişlerdi. Müslümanların geri saldırıları Asya’daki tüm toprakları geri aldı. Avrupa’nın değerli kısmı ve kuzeyi 12.yüzyıla kadar Hıristiyan etkisi dışında kaldı.Bu dönemde Bizans İmparatorluğu çöküşe geçmişti.Malazgirt Savaşı’ndan sonra impratorluk ciddi anlamda çöküş ve yenilenme sürecine girdi.4.Haçlı Seferi’nde Konstantinopolis’in geri alınmasına rağmen imparatorluk düşmeye devam etti.

Bilim ve Teknoloji

Erken Dönem Orta Çağ ve İslam’ın Altın Çağı’nda, İslam felsefesi, bilimi ve teknolojisi Batı Avrupa’dan çok daha fazla gelişmişti. İslam âlimleri eski gelenekleri incelediler ve kendilerinin yeni buluşlarını, yeniliklerini de ekleyerek eni bir kültür oluşturdular. Romen rakamlarının yerini onluk sisteme dayalı numara sisteminin alması ve cebir matematiksel işlemlerde kolaylık sağladı. Diğer bir sonuç ise Latince konuşan toplumların geçişte kaybolan felsefe ve edebiyata ulaşmasıdır.12.yüzyıldaki Latince çeviriler Aristoteles’in felsefesine ve 12.yüzyılın Rönesansı olarak bilinen İslam bilimsel gelişmelerine olan tutkuyu besledi.

Ticaret yollarının eskiden olduğu gibi güvenli hake gelmesi ve düzeli ekonomik gelişme, ticaretin gelişmesine zemin hazırladı.Avrupa’nın belli başlı şehirlerinde üniversiteler kurulduğunda, 11.yüzyılın katedral okulları ve manastırlar eğitimin ana kaynağıydı.Eğitim daha geniş kitlelere ulaşabildi, sanatta müzikte ve dini eserlerde gözle görülür gelişmeler görüldü.Avrupa’da görkemli katedraller inşa edildi, ilk önce Romanesk ve daha sonra daha dekoratif olan Gotik tarzda mimari kullanıldı. 12 ve 13.yüzyılda Avrupa’da köklü icatlar, yenilikler, geleneksel üretim şekillerinde ve ekonomide köklü değişiklikler görülür. Bu dönem top, gözlük ve artezyenin icadı gibi teknolojik gelişmelerin görüldüğü ve doğudan barut, ipek, pusula gibi yeniliklerin alındığı dönemdir. Ayrıca gemicilik ve saat yapımında büyük gelişmeler görülür ve bu gelişmeler ‘Coğrafi Keşifler’e zemin hazırlamıştır. Birçok sayıda tıp, bilim konularındaki Arapça ve Yunanca eser çevrilmiş ve Avrupa’ya dağıtılmıştır. Özellikle Aristoteles yeni düzenlenen üniversitelerin kurulması aşamasında gerçekçi ve mantıksal yaklaşımı nedeniyle büyük önem kazanmıştır.

Din Alanında Değişiklikler



Cluny Manastırı dönemin en etkili manastırlarındandır.

11.yüzyılda seçkinler keşişlerin iyi bir dini temel kurmak için keşişlerin kendi kurallarına uymadıklarını düşündüğünden monastik düşünce önem kazandı. Bu dönemde keşişlerin dua edenleri Tanrı’ya ulaştırarak dünyayı daha iyi bir yer haline getirdikleri için çok faydalı bir iş yaptığına inanılıyordu. Ancak eğer keşişler erdemli kişiler değilse bu vakit boşa gitmiş olacaktı. Bu korkudan dolayı 909’da Macon’da Cluny Manastır’ı kuruldu. Bu reformlaştırılmış manastır kısa zamanda katılığıyla ün saldı. Cluny daha kaliteli bir ruhani düzen oluşturmak için kendi başrahibini kendi seçti ve ekonomik ve politik açıdan bağısızlığı sağlamak için Papa’nın koruması altına girdi. Kötü manastır kanunların karşı pratik bir çözüm üretti ve 11.yüzyılda Cluny’nin başrahipleri imparatorluğun politik işlerinde fikir bildirmeye, Fransa ve İtalya’daki manastırları düzenlemeye çağırıldı. Monastik reformlar laik kiliseleri de etkiledi. 1049’da IX. Leo’nun Papalığa atanması önemli bir sorun oluşturdu. Bu sürtüşme bazı piskoposların atanması hakkındaydı ve Papa VII. Gregory, IV. Henry ve Kutsal Roma İmparatoru arasında geçti. Daha sonra atama, rahiplerin evlenmesi ve dinsel unvanların satılmasını kapsayan ideolojik bir savaş haline geldi. İmparator Kilise’nin korunmasını kendinin en önemli hakkı ve sorumluluğu olduğunu düşündü. Buna karşılık Papa kilisenin yerel hükümdarlardan bağımsız olması gerektiğini savundu. Bu savaş ortamı IV.Henry’nin 1085’te Roma’yı ziyaret etmesi ve birkaç ay sonra da Papa’nın ölmesiyle son buldu ancak problem çözülmeden kaldı.Bu anlaşmazlık papalık monarşisinin otoritelerden bağımsız geliştiğini gösterir.Bu olay ayrıca Cermen prenslerinin Cermen İmparatoruna karşı güçlenmesinin sonucudur. Bu dönem büyük dini hareketlerin olduğu dönemdir. Daha önce bahsedilen Haçlı Seferleri’nin etkisi inkâr edilemez.

Aynı şekilde monastik reform seçkinleri ve keşişleri etkileyen bir olaydır. Diğer gruplar dini yaşamı yenide şekillendirmeye çalıştılar.Geniş topraklara sahip seçkinler yeni kiliseler yapılmasını finanse ederek Kilise’nin günlük yaşamdaki etkisini arttırdılar.Katedral yasaları monastik kuralları benimsedi.İşçi sınıfı ve toplumun alt tabaka insanları Havariler gibi yaşamaya son verdiler ve dinin belirlenmiş doktrinleri konusunda yeni fikirler ortaya oydular.12.yüzyılda papalığın Kilise’yi yenileme çabalarının sıradan insanları etkilediği inkar edilemese de insanların da onları etkilediği kolayca görülebilir.Waldensian ve Humiliati gibi yeni dini gruplar monastik manastırı kabullenmediği için kınandılar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

yorumlarınız önemlidir.